Web Site Yükleniyor...
Anasayfa Ölü Kişiye Karşı Dava Açılamayacağı Kuralının İstisnası

Ölü Kişiye Karşı Dava Açılamayacağı Kuralının İstisnası

T.C. YARGITAY

3. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI

ESAS NO: 2015/2523 KARAR NO: 2015/14140

Y A R G I T A Y İ L A M I

İNCELENEN KARARIN MAHKEMESİ: BURSA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

TARİHİ: 26/02/2013 NUMARASI: 2009/558-2013/133

DAVACI: ....................... MİRASÇILARI 1- F. S. VE ARK. VEK.AV....

DAVALI: ............... VEK.AV. RAM... M... 

DAVALI VE BİRLEŞEN DOSYANIN DAVACISI:Ş....... K........ VEK.AV. SEDAT KASRAT

BİRLEŞEN DOSYANIN DAVALILARI: N............ S...... MİRASÇILARI VEK.AV.A. İ. VD.

Taraflar arasındaki elatmanın önlenmesi-tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne, birleşen davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hüküm, davalı (birleşen dosyada davacı) Ş. K. vekili ve davacı (birleşen dosyada davalı) G. S. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi davalı (birleşen dosyada davacı) vekili tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen, 15/09/2015 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine; temyiz edenlerden davalı (birleşen dosyada davacı) Ş.... Karaca vekili Av.Sedat Kasrat geldi. Karşı taraf adına gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y     K A R A R I

Davacılar (birleşen davalılar) vekili, davacı dava dilekçesinde; 13 parselin müşterek maliki olan müvekkillerinin, dava dışı yüklenici ile düzenledikleri Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi gereğince tüm yükümlülüklerini yerine getirdiği halde, yüklenicinin inşaatı süresinde tamamlayıp teslim etmediğini, davalıların yükleniciden haricen bağımsız bölüm satın aldıklarını ileri sürerek haksız işgal ettiklerini belirterek, davalı Ş'nin 3 no'lu, davalı C'ın 5 no'lu bağımsız bölüme müdahalesinin önlenmesini talep etmiştir. Davalı (birleşen davacı) Ş. vekili cevap dilekçesi ile; yükleniciden daire satın alarak halef olan müvekkili ve diğer kişilerin yarım kalan inşaatı (iskan izni dışında) tamamlayıp halen kullandıklarını, bina bedeli ödenmedikçe tahliye istenmesinin haksız olduğunu belirterek, davanın reddini dilemiştir.

Davalı (birleşen davacı) Ş. vekili birleşen dava dilekçesinde; davalıların bağımsız bölümün mülkiyetini devretmediklerini, müvekkilinin yükleniciye halef olması nedeniyle ve kalan inşaatı malik olacağı düşüncesiyle bitirdiğinden taşınmaza yaptığı imalat masrafları nedeniyle 50.000 TL (ıslah ile 104.500 TL) nin faiziyle birlikte tahsilini talep etmiştir. Davalı C. F. Ç. vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin iyiniyetle satış işlemini gerçekleştirip, eksikleri tamamladığını ve halen oturduğunu belirterek, davanın reddini dilemiştir. Birleşen dosyanın davalılarından G. S. vekili cevabında; davacının ancak haricen taşınmaz satın aldığı yükleniciden talepte bulunabileceğini, davacı tarafın açtığı tapu iptali davasının reddedilip kesinleştiği tarihten itibaren 5 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini belirterek, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece; asıl davanın kabulü ile davalılar Şerife ve Canan'ın müdahalelerinin men'ine ve taşınmazlardan tahliyelerine, birleşen davanın kısmen kabulü ile 55.000 TL iyileştirme bedeli tazminatının karşı dava tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalılardan hisseleri oranında tahsili ile davacı Ş. K.'ya ödenmesine karar verilmiştir. Hüküm, davacı (birleşen davalı) vekili ve davalı (birleşen davacı) vekili tarafından temyiz edilmiştir. Somut olayda davacılardan (birleşen davalı) A İ S'ün dava ve birleşen dava tarihinden önce (28.04.2006) öldüğü temyiz aşamasında sunulan veraset ilamından anlaşılmıştır.

Bir davada taraf ehliyeti dava şartlarından (HMK m. 114/1-d) olup taraf ehliyeti ise medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olmakla mümkündür (HMK m. 50). Medeni haklardan yararlanma, yani hak ehliyeti tam ve sağ doğum koşuluyla ana rahmine düşme anında başlayıp, kişinin ölümüne kadar devam eder (TMK m. 28). Bu nedenle Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda taraflardan birinin ölümü hâlinde, mirasçılar mirası kabul veya reddetmemişse, bu hususta kanunla belirlenen süreler geçinceye kadar davanın erteleneceği; bununla beraber hâkimin, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, talep üzerine davayı takip için kayyım atanmasına karar verebileceği öngörülmüştür (HMK m. 55; HUMK m. 41). Ne var ki, Kanun’da ölü kişiye karşı dava açılması halinde nasıl davranılacağı gösterilmemiştir. Kural olarak ölü kişi adına ve ölü kişiye karşı dava açılması olanağı bulunmamaktadır. Aynı şekilde kural olarak ölü kişi aleyhine dava açılması halinde davanın mirasçılara yöneltilmesine de olanak yoktur. Zira yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, ölü kişinin taraf ehliyeti bulunmamaktadır. Esasen dava açarken davacının davalının bu ehliyet durumunu araştırması beklenir. Ne var ki davacının davalının ölü olduğunu bilmemesi kimi zaman hataya dayalı olabilir. Nitekim HMK’nun 124.maddesinde; “ Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür. Bu konuda kanunlarda yer alan özel Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir. Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder” şeklinde düzenleme yer almaktadır. Bu maddenin gerekçesinde de vurgulandığı üzere, taraf değişikliğini mutlak olarak davalının rızasına bağlamak yargılama ilişkisini katı bir forma bağlayacaktır ki, bu da yargılamaya hakim olan ilkelerden “usul ekonomisi ilkesi” (HMK m. 30) ile bağdaşmaz.

Şu halde davacı kendisinden beklenen tüm çaba, özen ve önlemlere rağmen davalının sağ olup olmadığını tespit edememiş ise, ya da tespit edememe durumu bir yanılgıya dayanıyor ve bu durum açıkça dürüstlük kuralına aykırılık arz etmiyorsa, bu dava ilişkisinde, daha sonra da kendilerine karşı dava açılması muhtemel olan mirasçılara, yani gerçek taraflara karşı davaya devam edilmesi mümkün olmalıdır.(HGK'nun 11.09.2013 tarih ve 2013/14- 621,1297 sayılı kararı) Bu durum karşısında mahkemece, davalının ölü kişiye karşı dava açması durumunun yukarıdaki açıklamalar gözönünde bulundurularak değerlendirilmesi ve HMK'nun 124.madde uyarınca davayı mirasçılara yöneltme imkanı tanınıp tanınmıyacağı hususu da değerlendirilerek bir karar verilmelidir.

Bundan ayrı olarak mahkemece; birleşen davada davalılardan G. S. ve F. S. dışındaki davalılar dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğ edilmeden davaların birleştirildiği, yargılamaya devam edilip bu şekilde hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. (Asıl ve birleşen davalar birbirlerinden bağımsız, müstakil davalardır.) Kural olarak hakim tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hüküm veremez (HUMK md.73, HMK md.27).Yasanın bu hükmü yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ve davanın sonuçlandırılabilmesi için konulmuştur. Bu nedenle, taraf teşkilinin sağlanması ve davalının savunma hakkını kullanması kamu düzeni ile ilgili olmakla mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gerekir. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 27. maddesinde "Hukuki dinlenilme hakkı" düzenlenmiştir. Buna göre davanın taraflarının yargılama ile ilgili bilgi sahibi olma, açıklama ve ispat hakkı bulunmaktadır. Maddenin gerekçesinde açıklandığı üzere bu hak Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. İddia ve savunma hakkı olarak da bilinen bu hak, tarafların yargılama konusunda tam bilgi sahibi olmalarını, açıklama ve ispat hakkını tam ve eşit olarak kullanabilmelerini, yargı organlarının da bu açıklamaları dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermelerini zorunlu kılmaktadır. Hakim tarafları dinlemeden veya açıklama ve ispat hakkını kullanmaları için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. (YHGK.'nun 2009/52 Esas, 2009/105 Karar sayılı kararı).

Taraf teşkili dava şartı olup, davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Mahkemece, dava dilekçesini ve duruşma gününün taraflara tebliğ edilip taraf teşkilini sağlaması, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun amir hükmü gereğidir. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların davadan (dava dilekçesi ile) ve duruşma gününden haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilmesi, 7201 Sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine uygun şekilde tebligat yapılması ile sağlanabilir. O halde, davalılara dava dilekçesi tebliğ edilerek davadan haberdar edilmeden ve duruşmaya usulüne uygun davet edilmek suretiyle savunma hakkı kullandırılmadan karar verilmesi doğru görülmemiştir. Bozma nedenine göre tarafların sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 15.09.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi